14 Ağustos 2016 Pazar


Büyükelçimiz Kerim Uras’ın Kathimerini gazetesinin 13-14 Ağustos tarihli haftasonu sayısında yayımlanan mülakatının çevirisine aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir. Mülakatta, 15 Temmuz darbe girişimi, Türk-Yunan ilişkileri, Kıbrıs ve düzensiz göç konuları ele alınmıştır. 



“Batı Türkiye’yi Desteklemekte Gecikti

Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras gazetemize verdiği geniş mülakatta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yapılan başarısız darbe girişiminden sonra Batı’nın haksız tutumuna işaret etmekte ve devlet mekanizmasında, Silahlı Kuvvetlerde, adalette, basında ve akademik toplumda gerçekleştirilen görevden almalara ilişkin eleştirel açıklamalarına yönelik Türkiye’nin memnuniyetsizliğini dile getirmektedir. Ancak Sayın Uras Yunanistan’ın, bu görüntüde önemli bir istisna oluşturduğunu vurgulamaktadır. Otoriter davranışların sergilendiğine ve hukuk devletinin yok edildiğine dair suçlamaları reddetmekte, Fethullah Gülen ve yandaşları hakkında suç duyurusunda bulunmakta, ABD’nin gecikmeli desteğinden söz etmekte, ayrıca ülkesinin göçmenlere ilişkin yapılan anlaşma çerçevesinde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini ve Avrupa’dan da aynısını yapmasını beklediğini açıklamakta ve yasadışı göçle mücadelede Türkiye-Yunanistan ikili protokolünün, Türkiye-AB anlaşmasından daha iyi işlediğini vurgulamaktadır.

30 Ağustos’ta Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocias’la Atina’da veya Girit’te görüşmesi beklenen Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “Avrupa Türkiye’yi kaybederse kendi hataları yüzünden kaybedecektir” şeklindeki açıklaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sözcüsünün, Batı’daki müttefiklerinden ve NATO’dan beklediği desteği alamayan Türkiye’nin savunma işbirliği alanında “başka tercihleri gözden geçirdiğine” yönelik açıklaması üzerine tecrübeli diplomat, ABD’nin Türkiye’nin en önemli müttefiki olduğunun ve öyle kalacağının altını çizmiştir. Son olarak Sayın Uras, Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği’nin iki personelinin, yani Erdoğan Hükümeti tarafından gözaltına alınacaklarından korktukları için Avrupa ülkelerine kaçan Silahlı Kuvvetler Ataşesi ve Deniz Ataşesinin kayboluşunu yorumlamaktan kaçınmıştır.

SORU: Bazı kimselerin, bugünün Türkiye’sinde gördükleri otoriterlik, iktidarı kötüye kullanma, aşırı milliyetçilik ve İslamcılık, Batıyla ilişkilerde çatlağa yol açıyor mu?

CEVAP: Türkiye’nin Batıyla arasında sağlam ve sarsılmaz bağları vardır. Avrupa Konseyi kurucu üyelerinden, AB üyeliğine aday ve NATO’nun güvenilir bir müttefiki olan bir ülkedir. Dış politikamızın izlediği yönde ve temel ilkelerinde hiçbir değişiklik yoktur. Diğer yandan son gelişmelere dikkatli ve doğru çerçeveden bakmamız gerekmektedir. Güzel bir yaz gecesi Türkiye, Fethullahçı terör örgütü (FETÖ) tarafından düzenlenen başarısız bir darbe girişimi kabusu yaşamıştır. 246 vatandaş hayatını kaybetmiş, 2185 kişi yaralanmıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a suikast girişiminde bulunulmuştur. İçinde milletvekillerinin bulunduğu TBMM, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve başka kurumlar askeri uçaklar, darbecilerin helikopterleri ve tankları tarafından bombalanmıştır. Darbe büyük ölçüde Türk vatandaşlarının yollara çıkarak demokrasilerine ve hukuk devletlerine sahip çıkmaları sayesinde önlenmiştir. Darbeden önce sürtüşme içinde bulunan bütün muhalefet partileri, biraraya gelmiş, Cumhurbaşkanına ve Hükümetimize tereddütsüz desteklerini ifade etmiştir. Üç aylık Olağanüstü Hal ilan edilmiştir.



--Dönüm noktası--

SORU: Darbe girişimi neye işaret etmektedir?

CEVAP: 15 Temmuz başarısız darbe girişimini, Türk politikasını, Darbeden Öncesi ve Darbeden Sonrası olarak ikiye bölen bir dönüm noktası olarak nitelendirebilirim. Hepimizin daha önceki klişeleri sorgulaması ve Türkiye’deki yeni demokratik gerçeğe ve birliğe uyanması gerekmektedir. Gerçekten de Türk halkı ve tüm muhalefet birlik içindedir, bu da daha önce olanlara kıyasla çok farklı bir durumdur. Bunu geçen Pazar günü İstanbul’da, 4 milyon vatandaşın katılımıyla gerçekleşen demokrasi mitinginde de gördük. Aynı sırada daha 10 milyon vatandaş ülkenin başka şehirlerinde toplanmıştır. Bence bu pek de otoriter bir rejime benzemiyor. Ayrıca önemli komşumuz olan Yunanistan dahil demokrasiyi seven bütün ülkelerin bu olumlu gelişmeden memnun kaldıklarına ve tam da yaptıkları gibi desteklerini sunacaklarına inanmaktayım. “Otoriterlik ve görevin kötüye kullanılması” gibi iddiaların asıl muhatabı darbe girişiminde bulunan ve 15 Temmuz’da ciddi suçlar işleyen kişilerdir. Diğer yandan Cumhurbaşkanımız son derece net konuşarak bir açılım gerçekleştirmiş, geçmişte yapılan bazı tercihleri yanlış olarak nitelendirmiş ve Türk halkından af dilemiştir. Bu, gelişmiş demokrasiler olarak tarif edilen ülkelerde dahi kimsenin göremeyeceği bir özeleştiridir. Ayrıca “aşırı milliyetçiliğe ve İslamcılığa” ilişkin ifadelerinize itiraz etmek isterim. Türkler hiç şüphe yok ki vatanseverdirler ve kısa süre önce, demokrasi ve yaşam şekilleri aniden tehdit altına girince bunu göstermişlerdir. Ancak ben bu gelişmeyi “aşırı milliyetçilik” olarak nitelendirmezdim. Ayrıca, İslam’ın Türk, Anadolu versiyonu ılımlı ve hoşgörülüdür. Dolayısıyla bu tür genellemeler yalnızca yersiz değil, ayrıca İslamofobiye yol açtığı için tehlikelidir de.

SORU: Batı’nın tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

CEVAP: Darbe girişimine karşı mücadelemiz geniş çapta destek bulsa da Batı’daki liderlerin Türkiye’yi ziyaret etmekte oldukça gecikmiş kalmalarından hayal kırıklığı duyduk. Tepkileri de yeterince ses getirmemiştir. Bu algı genel olarak Batı basını için de geçerlidir.

SORU: Peki ya Yunanistan’ın tutumu?

CEVAP: Türkiye’nin Atina Büyükelçisi olarak Yunan Hükümetinin bu genel görüntüde istisna oluşturduğunun altını çizmem gerekir. Daha olayların gelişmekte olduğu sırada Yunanistan bütün düzeylerde bize güçlü destek göstermiştir. Ayrıca vurgulanması gereken bir nokta da Türk ekonomisinin istikrarlı bir şekilde ilerlediği, ilk altı aylık dönemde de yüzde 4 oranında büyüme kaydettiğidir. 

SORU: Birçok gazeteci dahil olmak üzere hükümete karşı olan bazı seslerin susturulduğu ve hukuk kurallarının ihlal edildiği yönünde yaygın bir inanış hakimdir. Bu konuda neler söylersiniz?

CEVAP: Bu iddialar ve kaygılar yersizdir. Olağanüstü Hal yasalarından doğan yetkiler büyük bir dikkatle uygulanmaktadır. FETÖ’ye karşı titiz bir temizleme süreci gelişmektedir. Bu sürece tabii ki bazı gazeteciler, gazeteler ve televizyon kanalları da dahildir. Ancak bu, “muhalefetin susturulması” olarak nitelendirilemez. Sözkonusu gazeteciler ve kurumlar bu terör örgütünün bir parçasıydı. Türkiye’de bugün herkes 15 Temmuz olaylarında basının oynadığı önemli rolü bilmektedir ve biz basın özgürlüğüne büyük önem vermekteyiz. Düşünülecek olursa darbenin başarısızlığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısının radyo ve televizyonda yayımlanmasına borçluyuz. FETÖ mensuplarına gelince, bütün soruşturmalar ve davalar şeffaflık içinde, sağlam kanıtlar temelinde, insan haklarına tam saygı çerçevesinde ve uluslararası kurallara göre gerçekleştirilmektedir. Gerçekten de bütün gelişmeler, muhalefet partileri ve demokratik kurumlar tarafından yakından takip edilmektedir. Ciddi şikayetlere de rastlanmamıştır. Ayrıca her halükarda bütün işlemler, yerel ve uluslararası düzeyde mahkemelerin kontrolüne tabidir. Artık hukuk sisteminin ve ülkemizin, uzun zamandır FETÖ tarafından el altından etkilendiğinin, savcıların ve yargıçların arasına sızdığının ve bundan dolayı sıkıntı çektiğinin birçok kanıtı vardır.  Bugün alınan önlemlerin, hukuk devletini temel alacak çok daha sağlıklı ve şeffaf bir hukuk sistemine yol açacağı, Türkiye’yi yakından takip eden herkes için oldukça nettir.

--Göç sorunu—

SORU: Türkiye göç sorununa ilişkin AB’yle imzaladığı anlaşmayı uygulamaya devam edecek mi?

CEVAP: Türkiye, göçmenlere ilişkin AB’yle yapılan anlaşmayı uygulamaya devam etmekte kararlıdır. Anlaşmanın bize düşen kısmını daha ilk günden yerine getirmiş bulunmaktayız. Şimdi AB’den kendi payına düşen kısmını yerine getirmesini, yani vizeyi kaldırmasını, maddi destek sağlamasını ve kontrollü iadeleri gerçekleştirmesini bekliyoruz. Yunan makamlarının geri kabul etmemiz için başvuruda bulunduğu herkesin, yani toplam 468 kişinin geri kabullerini gerçekleştirdik. 17 Ağustos’ta gerçekleştirilmesi planlanan daha üç operasyon var. Ayrıca sistemin işlediğinin kanıtlanması bakımından Yunanistan tarafından iadelerin hızlandırılması yararlı olur. Anlaşmanın uygulanması yönünde Yunan meslektaşlarımızla sonuç alıcı işbirliği ve koordinasyon sağlanmaktadır. Türkiye-AB Anlaşmasına ilişkin olarak yalnızca bir taraftan sorumluluklarını yerine getirmesini beklemek adil değildir. Bu anlaşmanın önemli bir başarı olduğuna ve tüm tarafların saygı duyması gerektiğine inanmaktayım.

SORU: Başarısız darbe girişiminin sonrasında Yunanistan’la ilişkiler konusunda neler söylemek istersiniz?

CEVAP: İlişkilerimiz her zamanki gibi çok iyi ve istikrarlıdır. Karşılıklı olarak bir dizi konuda birbirimizin tezlerini çok iyi anladığımıza inanıyorum. Dışişleri Bakanımız Sayın Çavuşoğlu 5 Ağustos tarihinde bir Türk kanalına mülakatında, başarısız darbeden sonra desteğinden dolayı Yunan Hükümetine özel olarak teşekkür etmiştir.

SORU: AB – Türkiye arasındaki olası gelişmelerden bağımsız olarak Yunanistan’la ikili düzeyde göç anlaşması uygulanacak mı?

CEVAP: Halihazırda Türkiye ile Yunanistan arasında 2001 yılında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki geri kabul anlaşması netleşmeden çok önce imzalanan ikil bir protokol vardır ve bu protokol çok iyi işlemektedir. Adalara verilen önemin gölgesinde belki de o kadar belirgin değildir ancak bu protokole göre 2016 yılı başlarından bu yana 1098 yasadışı göçmen İpsala-Kipi sınır kapısından Türkiye’ye geri kabul edilmiştir. Bu, uygulamada Türkiye-Yunanistan ikili protokolünün, Türkiye – AB arasındaki anlaşmadan daha iyi işlediği anlamına gelmektedir. Tabii ki Yunan makamlarıyla her düzeyde yakın temas halinde bulunuyoruz ve Türkiye – Avrupa Geri Kabul Anlaşması’nın ikili uygulama protokolü için de ülkelerimiz arasında görüşülmektedir. 

SORU: ABD’den, Avrupa’dan ve Rusya’dan yetkililer ve analistler zaman zaman Türkiye’yi IŞİD’i desteklemekle eleştirmiştir. Bu konuda neler söylersiniz?

CEVAP: Türkiye’nin DEAŞ’ı desteklediği yönündeki spekülasyonlar tamamıyla yanlıştır. Türkiye faal bir oyuncudur, kritik bir role sahiptir ve başlangıcından bu yana DEAŞ’la mücadele için uluslararası ittifakın üyesidir. Türkiye, müttefiklerin savaş uçaklarına üslerini vermiş bulunmaktadır. Ayrıca bu terör örgütüne karşı kendisi de operasyonlar gerçekleştirmektedir. DEAŞ Türkiye’de ciddi terör saldırılarından ve can kayıplarından sorumludur. Terör örgütleri arasında ayrım yapılmaması gerektiği temel ilkemizdir. Bütün teröristler insanlık ve barışçıl bir uluslararası düzen için tehdittir ve buna göre ele alınmalıdır.

--Kıbrıs için güvenlik garantileri gereklidir--

SORU: Türkiye, çözümün kolaylaşması için Kıbrıs’ta çağdışı garantilerin sona ermesini kabul eder mi?

Türkiye Kıbrıs’ta bir çözümü kuvvetli bir şekilde desteklemektedir. Buna rağmen güvenlik garantilerini çağdışı olarak nitelendirmiyorum. Son on yıllarda hepimiz Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da bir dizi güvenlik sorununa şahit olduk. İnsan doğası henüz güvenlik önlemleri almama lüksüne sahip olacağımız derecede gelişmemiştir. Diğer yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1960 Antlaşmalarını kutsal metinler olarak görmüyorum. Kıbrıs sorununun yeni bir açıdan ve yeni bir vizyonla yeniden ele alınması gerekmektedir. Her müzakere sürecinde olduğu gibi, bir “al-ver” olacağı kesindir. Bunu aklımızda tutarak Kıbrıslı Türklerin sayıca daha az olduklarını, kendilerini güvensiz hissettiklerini ve Türkiye’nin güvenlik sağlamaya devam etmesinin önemine ilişkin neredeyse fikir birliği olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Kıbrıslı Rumların kendi kaygıları olduğunu anlayabiliyorum. Her iki toplum farklı sebeplerden dolayı acı tecrübelere sahiptir. Her iki tarafın da kaygılarına yanıt vermenin yollarını bulmalıyız.

--ABD’nin Gülen’i teslim etmesini bekliyoruz--

SORU: Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’yi eleştirmiştir, Ankara’daki bazı kimseler ise Vaşington’un darbe girişimini desteklemiş olabileceğini iddia etmektedirler. Bu konuda neler söylersiniz?

CEVAP: Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarını eleştirel değil, gerçekçi olarak nitelendiriyorum. “Ankara’daki bazı kimselerin” tahminlerine gelince, komplo teorilerine ilişkin yorum yapmak istemiyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, ABD’nin stratejik müttefiki olan Türkiye’nin, demokratik olarak seçilmiş hükümetinin devrilmesi girişimiyle karşı karşıya kaldığını, ancak dayanışmanın beklenenden daha geç geldiğini vurgulamıştır. Örneğin Sayın Cumhurbaşkanımız, Amerikan Dışişleri Bakanı’nın 24 Ağustos’ta, yani darbe girişiminde 45 gün sonra Türkiye’yi ziyaret etmeyi programladığını açıklamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız ayrıca, Amerikalı yetkililerin daha sert açıklamalar yapmalarına yönelik arzusunu dile getirmiştir. Bunun yanı sıra FETÖ liderinin Pennsylvania’da ikamet ediyor oluşu duruma yardımcı olmamaktadır. Bu verilere rağmen ABD, Türkiye’nin en önemli müttefikidir ve öyle kalacaktır. Güçlü ve çok yönlü bir ilişkimiz var ve hepimiz çok kısa süre içinde olası yanlış anlaşılmaların aşılacağına inanıyoruz.


SORU: Gülen’in rolü nedir ve ABD’nin Gülen’i teslim etmeyi kabul etmesi durumunda sonraki adımlar nelerdir?


CEVAP: Bu başarısız darbe girişimin ardında Gülen’in bulunduğuna şüphe yok. Buna rağmen Gülen’in ve FETÖ’nün kriminal faaliyetleriyle bu kadar ileriye varabilmesi birçok kişiyi şaşırtmıştır. ABD makamlarına pek çok veri sağlandığını anlıyorum. Adaletin önüne çıkarılması için Türkiye’ye teslim edilmesi gerektiği yönünde güçlü bir beklentiye sahibiz.

0 yorum:

Yorum Gönder