11 Mart 2016 Cuma

"Mevlüt Çavuşoğlu: “Yunanistan ve Türkiye, NATO'nun ikili konulara müdahalesine mesafeli dursun"
Yunanistan ve Türkiye’nin, Ege’deki operasyonu çerçevesinde İttifak’ı ikili siyasi ve ekonomik konulardan uzak tutması gerekir. Mevlüt Çavuşoğlu, gazetemize mülakatında bunu savunuyor. Türk Dışişleri Bakanı, Salı günü İzmir’de yapılacak Türkiye-Yunanistan 4. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi hazırlıkları kapsamında Cuma günü Atina’daydı. Kıbrıs meselesine gelince, Sayın Çavuşoğlu, çözümün sağlanamaması durumunda Kıbrıs Türklerinin boşluğa terk edilemeyeceklerini ifadeyle, diğer seçenekleri, örneğin uluslararası tanıma olasılığını açık bıraktı. Çavuşoğlu, yarınki AB-Türkiye Zirvesi hakkında, yalnızca Ankara’nın değil, AB’nin de Mültecilikle ilgili Ortak Faaliyet Planından kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği vurguladı. Sayın Çavuşoğlu, Suriye’deki savaş içten içe devam ettikçe, sınırlardaki tedbirler her ne kadar güçlendirilse de bunların sonuç vermeyeceğini sözlerine ilave etti.
ANGELOS ATHANASOPULOS: Türkiye’nin Salı günü İzmir’de Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin (YDİK) Dördüncü Toplantısına evsahipliği yapması bekleniyor. Görüşülecek en önemli konular hangileri? Mülteci sorununun ikili konuları gölgelemesi bekleniyor mu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: YDİK, ikili ilişkilerimizde bir dönüm noktası oluşturdu. İki Başbakanın liderlik edeceği görüşmeler, ikili ilişkilerimize dair çeşitli işbirliği alanlarını ele almamıza imkan tanıyacak. Bölgesel meseleler nedeniyle işbirliğimizin kapsamının genişletilmesi daha da önemli hale geliyor. Taşımacılıkla ilgili olarak ülkelerimizin çıkarlarına hizmet edecek bazı somut gelişmeler kaydetmeyi ümit ediyoruz. Ortak kaygılarımızı oluşturan bölgesel ve uluslararası konular toplantıda görüşülecek. YDİK sırasında bir İş Forumu da düzenlenecek. Önceki YDİK toplantılarında 48 anlaşma/protokol/ortak açıklama imzalandı. Bu toplantıda da yeni anlaşmalar akdetmeye istekliyiz ve bu amaçla hazırlanıyoruz. 4. YDİK Toplantısı’ndan somut sonuçlar alınmasını ve toplantının başarılı olmasını istiyorum. YDİK, 4 Mart günü Atina’ya yaptığım çalışma ziyaretimin temel konularından birisiydi.
ATHANASOPULOS: Gerek Yunan kamuoyunda, gerek Avrupalı çevrelerde, Türkiye’nin mültecilik akınlarının yönetimi konusunda gerektiği şekilde işbirliğinde bulunmadığına dair bir his mevcut. Ortak Faaliyet Planında kaydedilen gelişmenin görüşülmesi amacıyla 7 Mart günü AB-Türkiye Zirvesi yapılacak. Bu eleştiriyi nasıl cevaplandırıyorsunuz?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: Türkiye, Suriye ihtilafının patlak vermesinden itibaren çatışmalardan kaçan insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için tüm imkanlarını seferber etmiştir. Suriye ihtilafının sadece bir ülkenin çabalarıyla çözülebilmesi mümkün olsaydı, Türkiye’nin çabaları zaten yeterli olurdu. Türkiye, geçen Kasım ayında ilk AB-Türkiye Zirvesi’nde, Ortak Faaliyet Planı’nın işlevsel hale geçmesinden bu yana devasa çabalar sarf ediyor. Suriyelilerin iş piyasasına erişimini sağlayan hukuki düzenlemeler 15 Ocak’ta yürürlüğe kondu. Diğer taraftan vize düzenlemelerimizi gözden geçirdik. AB’deki mevkidaşlarımız, Yunanistan’a yasadışı geçişlere o kadar odaklanmış durumdalar ki, Ortak Faaliyet Planı’nın uygulanmasına ilişkin değerlendirmeler kapsamlı sonuçlara imale edilemiyor. Ayrıca, Ortak Faaliyet Planı’nın başarılı olması için AB’nin de çalıştığını görmeliyiz. Plan’ın muhtelif boyutlarını hayata geçirmek yalnızca Türkiye’nin yükümlülüğü değildir. Ulusal sınırlarda mültecilere karşı sert tedbirler alınmasına ilişkin uygulamalarını kabul ettirmek amacıyla, AB içinde yaşanan gelişmeleri şaşkınlıkla izliyoruz. Suriye ihtilafı devam ettikçe, bu önlemler sonuç getirmeyecektir. İnsani çözümler gerektiren bir insani krizle karşı karşıyayız. 7 Mart görüşmesinde başlangıç noktasının da bu olacağını ümit ediyoruz.
ATHANASOPULOS: Göç krizine ilişkin olarak, 2002 yılında Türkiye-Yunanistan arasında imzalanan Geri Kabul Protokolü hususunda birtakım kaygılar mevcut. Bu konuya ilişkin gelişme kaydedildi mi?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: Son iki ayda, Türkiye ile Yunanistan’ın yasadışı göçle mücadele konusunda işbirliklerinin güçlendirilmesine yönelik ortak irade çerçevesinde, göç ve geri kabul konularında Çalışma Grupları oluşturduk. Göç Çalışma Grubu’nun ilk görüşmesi 27 Kasım’da Ankara’da, ikincisi de 1 Şubat’ta Atina’da gerçekleştirildi. Türkiye-Yunanistan Geri Kabul Protokolü’nün eksiklerini gidermek için 25 Şubat’ta Ankara’da ilk görüşmemizi gerçekleştirerek, Geri Kabul Çalışma Grubunu yürürlüğe koyduk. Türkiye’nin olumlu yanıt verdiği, askıda kalan geri kabul taleplerini en kısa zamanda tamamlamaya karar verdik. Geçen hafta 308 üçüncü ülke vatandaşı iade edildi. Her iki tarafın verimliliğine göre Protokol çok daha sonuç verici şekilde uygulanacak.
ATHANASOPULOS: Ege’de göç akınına ve yasadışı geçişlerin kontrolüne ilişkin NATO operasyonu hakkındaki müzakereler basın tarafından ilgiyle takip edildi. Yunan hükümeti bir ara Türkiye’nin operasyon hakkında olumsuz tutum benimsemekte ısrar ettiğini ifade etti. Bize Türkiye’nin tutumunu açıklayabilir misiniz?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: NATO’nun, Ege’deki yasadışı taşıma ve göç akını hatlarının kesilmesine yönelik uluslararası çabalara katılarak, mülteci kriziyle mücadeleye katkıda bulunmak amacıyla sunduğu destek, Başbakan Davutoğlu ile Almanya Şansölyesi Angela Merkel arasında sağlanan Ortak Eylem Noktaları ile hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin başından beri, en üst düzeyde müdahil olduğu bir konuda olumsuz tutum benimsemesi düşünülemez. Türkiye, Ege’de gerçekleşecek NATO misyonunu, Yunanistan ve Türkiye de dâhil olmak üzere, hiçbir müttefikin ulusal tezleri hakkında hüküm oluşturmayacağını güvence altına almaya çalıştı. 24 Şubat geceyarısı veya 25 Şubat sabah erken saatlerde sağlanan nihaî anlaşma bunu ve başarılı bir NATO faaliyeti icrası için gerekli diğer unsurları yansıtıyor. Umarız ki bu, Ege’de devam eden ve ülkelerimiz için tehdit oluşturan insanlık trajedisinin hafiflemesine yardımcı olacaktır. Bu hedef sağlanırken, taraflar, NATO’nun ikili siyasi ve hukuki konularına angaje olmasına karşı mesafe almalıdır. Çabalarımızı mülteci krizine yoğunlaştırmamız hepimiz için önem arzetmektedir. Bu iyi anlaşıldığı takdirde, NATO’nun misyonu, Türkiye ve Yunanistan dahil olmak üzere, müttefikler arasında daha fazla güven inşa edilmesi yönünde faydalı olabilir.
ATHANASOPULOS: İkili ilişkilerde birçok cephenin açık kaldığı görünüyor. İstikşafi temaslardaki durgunlukla ilişkin olarak, Ege'de siyasi sorunlar birikiyor. Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) kağıt üzerinde kalıyor. Ayrıca, Atina'da Ankara'nın, diğerlerinin yanısıra, Ege'de Talimat Alanları ilan ederek veya NOTAM ve NAVTEX'ler yayınlayarak baskıyı koruduğu hissi hâkim. Bir çıkış yolu önerebilir misiniz?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: İsabetle vurguladığınız üzere, gerçekten Ege'yi ilgilendiren birbirine bağlı bir dizi mesele mevcuttur. İstikşafi temaslardaki durgunluğa dair gözleminizle ilgili olarak, bu devam eden bir süreçtir. GAÖ sürecinin ilerlemesini samimiyetle bekliyoruz. Potansiyel kaza tehlikelerini ve askeri faaliyetlerimizin tırmanmasını önlemek amacıyla, bu konularda ilerleme sağlanması gerekir. Yunanistan ve Türkiye'nin Ege'de ilân etmiş olduğu tehlikeli bölgeler konusu uzun bir süredir gündemde yer alıyor. 2014 yılında bu bölgelerin karşılıklı iptalini veya etkisiz hale getirilmesini teklif ettik. Teklifimize henüz olumlu bir yanıt alamadık. Hedefimiz, Ege'de sorunların bir bütün halinde çözümlenmesi olmaya devam ediyor. Bu hedef için tek öneri istikşafi görüşmelerdir. Bu görüşmelerin sürdürülmesi nihaî hedefimiz değildir. Bu aşamayı kısa bir süre içinde başarıyla sonuçlandırmak için çabalarımızı iki katına çıkartmamız gerekir.
ATHANASOPULOS: 2016 yılı Kıbrıs sorununun çözüm yılı olarak tanımlanmıştır. Ancak son zamanlarda ilerlemenin durduğu görünüyor. Bu neden oluyor? Engeller mi var?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: İlerlemenin durduğu izlenimine sahip değilim. Esasen, bir dizi başlıkta kaydadeğer ilerleme sağlandı. Ancak siyasi bir uzlaşı bağlamında, her iki taraf için de görüş ayrılıklarının mevcut olduğu doğrudur. Buna rağmen, Kıbrıs Türk kesimi sürecin hızlanmasına ağırlık vermektedir. Cumhurbaşkanı Akıncı, bugüne kadar müzakerelerin hızlandırılması ve anlaşmanın mümkün olduğunca kısa sürede sağlanması amacıyla bir dizi inisiyatif alarak samimî ve dinamik bir yaklaşımla sürece katkıda bulunmuştur. Kıbrıs Türk kesiminin girişimlerini kararlılıkla sürdüreceğine inanıyorum. Türkiye, garantör ülke olarak, siyasi açıdan eşit ve iki kesimliliğe dayanan, iki eşit kurucu devletin yeni ortaklığının inşasına tam desteğini sürdürecektir. 2016 yılında adil, sürdürülebilir ve kapsamlı çözümün sağlanmasının mümkün olduğuna inanıyoruz. Realist bir hedeftir, çünkü çözümün parametreleri on yıllardan beri BM müzakereleri çerçevesinde belirlenmiştir. Anavatanlar ve garantörler olarak Türkiye ve Yunanistan’ın, sürecin başarıyla sonuçlanması için en iyi çabalarını ortaya koymaları gerekmektedir. Yunanistan'dan daha aktif ve görünür şekilde müdahil olmasını bekliyoruz. Diğer yandan, müzakerelerin bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanması durumunda, Kıbrıslı Türklerin statüsü boşlukta kalamaz. Kıbrıslı Rumların samimiyetle Kıbrıslı Türklerle birlikte bir ortaklık ve ortak gelecek isteyip istemediğine karar vermesi gereklidir. Annan Planı için yapılan referandumda onlar uzlaşmadan yana taraf olduklarını gösterdiler. Bu kez Kıbrıslı Rumların gerekli siyasi iradeyi göstermesini bekliyoruz.
ATHANASOPULOS: Suriye krizi altı yıldır içten içe devam ediyor. "Yeni bir Suriye" için çözüm parametreleri nelerdir ve Esad bunların bir parçası mıdır?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU: İstikrarlı, toprak bütünlüğü korunan, demokratik ve refah içinde bir Suriye bizim için en önemli ulusal güvenlik konusudur. Türkiye başından beri bu çatışmanın şiddetine maruz kalmaktadır. İhtilafın sona erdirilebilmesi için tüm Suriyelileri kapsayan özgür ve âdil seçimleri öngören yeni bir Anayasa'yı temin edecek gerçek bir siyasî geçiş gerekmektedir. Bunun Esad ile olması mümkün değildir. Geçiş sürecinin sonunda mezhepçi olmayan, kapsayıcı bir yönetim tesis edilmelidir. Bölgede DEAŞ ve aşırıcılığın mağlûp edilebilmesi için çatışmaların sona erdirilmesi şarttır. DEAŞ'ı istikrarsızlık ve kaos beslemektedir. Başlıca istikrarsızlık kaynağı da rejimdir. Realist olmamız gerekir."



0 yorum:

Yorum Gönder